06-07 Mart 2010 tarihlerinde İstanbul'da düzenlenen 'Master Of Wine Weekend' etkinliğinin 2. gününe katılabildim. Hiçbir zaman elde etme şansı olamayacak eşsiz şaraplardan bir kaç yudum da olsa tattık. Azar miktarlarda tadılabildiği için uzun uzun tadım notları çıkaramadım. Bir de kalabalık ortamları da pek sevmiyorum doğrusu. Şarap tadımı konusunda biraz yanlızlığı tercih edenlerdenim.
İlk katıldığım oturum Bordoaux'un en ünlü 5 şatosunun en iyi rekoltelerine ait örnekler. Hepsi de Robert Parker hocamızdan 100 tam puanlı en iyilerin en iyi şaraplarıydı.
1990 Chateau Margaux
1989 Chateau Haut-Brion
1986 Chateau Lafite- Rothschild
1986 Chateau Mouton-Rothschild
1966 Chateau Latour
100 tam puanlı ve bu kadar yıllanmış örnekleri ilk kez böyle bir tattığım için nüanslardaki farkları çok ayırt edemedim. Ama hepsinin ortak yönleri şuydu.
1- Mantarlarında küf mantar kötü koku yoktu.
2- Renklerde hiçbirinde anlamlı bir açılma yoktu. ( Biraz Margaux dışında)
3-Hepsinde inanılmaz parfümlü yoğun bir burun vardı. Kırmızı orman meyveleri aromaları sanki bardakta patlıyordu. Burnuzun bir süre sonra yandığını hissediyorsunuz
4- Hepsinde tanenler ipeksi kadifemsi dedikleri şekilde yuvarlanmıştı. İçimi bu nedenle süt içer gibi kaygan bir yapıya sahiptiler.
5- En önemliside hepsi yaşıyla kıyaslanmaz şekilde hala genç şaraplardı. 1966 yılı Latour ( benden 11 yaş büyük) belki içlerinde en genciydi. Hepsinde sanki 2005 rekoltesi bukeleri ortaya çıkmış iyi bir Cabernet şarabı yudumlar gibiydiniz.
Farklara gelince:
1-En çok parfümsü beni en çok etkileren burun Lafite Rothschild.
2-En konsantre yoğun saldırgan şarap Haut Brion.
3-En genç Latour. Herhalde 100 yılı devirir bu haliyle diyorsunuz. Günün tartışmasız lideri. Beni ve herkesi en çok etkileyen şaraptı.
4-Beni en az etkileyen Margaux oldu. Diğerlerine göre daha yaşlı duruyordu inişe geçmiş gibiydi.
Bu şarapları tadınca şarabın yaşayan bir organizma olduğunu daha iyi alıyorsunuz. Niye bizim şaraplar 2-3 yılda en iyileri inişe geçerken ,bu şaraplar 45 yıla rağmen daha genç ve içim olgunluğuna daha yeni yeni geliyor. Bunu sadece ben sormuyorum herhalde. Tüm dünyanın yanıtını aradığı sorular bunlar. O yüzden pahalı ve özeller. Hepsi de içmek için değil tatmak için, saklamak için yatırım amacıyla üretilen şaraplar. Tatmaktan değil içmekten keyif alıyorsanız çok çok daha uygun, ucuz seçenekler var elbette.Sonuçta tarihi yudumlamış olmaktan kalan haz dışında da elinizde bir şey kalmıyor çünkü.
-------------------------------------------------------------------------------------------------
2. oturum Kuzey Rhone'un Cote-Rotie ve Hermitage alt bölgelerine ait üst düzey şaraplardı. Özellikle içinde Türk adı geçen 'Guigal La Turque' benim çok merak ettiğim ve elde etmek istediğim şaraplardan birisidir. Yine en iyi rekoltelerden seçilmiş RP 100 puanlı şaraplar tadıldı. Ardından karşılaştırmak amacıyla 1 adet güçlü bir Avusturalya Şirazınında tadımı yapıldı.
**1997 E Guigal Cote Rotie 'la Turque'
**1990 Paul Jaboulet Aine 'Hermitage la Chapelle'
**1990 Paul Jaboulet Aine 'Hermitage la Chapelle'
**1995 Tardieu Laurent Hermitage
**1995 Chris Ringland 'Three Rivers'
Cote Rotie; Kuzey Rhone'in en önemli alt bölgelerinden birisi. Temel üzüm Syrah ancak final harmanda aperasyon kurallarına göre %20'ye kadar Viognier'den yapılmış beyaz şarap ilavesi yapılabiliyor. Bu da şaraba çiçeksi nüas kazandırıyor.E.Guigal Güney Fransa'nın en prestijli üreticilerinin başında geliyor. Şarapları Robert Parker'ın en sevdiği şarapların başında geliyor ve her rekoltesine her tadımda neredeyse 96-100 puan veriyor. Guigal'in Cote Rotie'den 3 tane çok özel tek bağ şarapları var. Bunlar La Landonne; La Mouline ve La Turque. Bunlar teraslanmış yamaç bağlarından çok özel üretimler. La Turque; %97 Syrah %7 Viognier kupajı. Tam 42 ay meşe fıçalarda dinlendirilmiş. RP son iki tadımda 96 puan vermiş. Bu arada La Turque Türk kadını demek
La Turque bağı
1997 La Turque 'de benim için değişik bir deneyim oldu doğrusu. Burun çok sıradışı. Çiçeksi parfümsü floral kokular yoğun şekilde algılanıyor. Bahar çiçekleri, menekşe, yeşil çay...vs. Şiraz karekterin çok farklı. Buna %7 Viognier ilavesinin katkısı nedir, ne kadardır bilemiyorum. Yine damaktada çok yuvarlak ve uzundu.
1990 Hermitaje la Chapelle (%100 Syrah) çok daha fazla karakteristik. Burunda deri,tütsü, tütün, baharatlar yoğun olarak algılanıyor. Güçlü gövdeli genç, karakter sahibi bir şarap.1995 Tardieu Laurent Hermitage (%100 Syrah) ise bu şaraba göre daha yumuşak hatlı, daha tatlı bibersi nüasları olan olgun bir şaraptı.
Son olarak kıyas amaçlı seçkin bir Avusturalya %100 Şirazı tadıldı.
1995 Chris Ringland 'Three Rivers' . RP den 99 puanlı bu şarap ise hala çok konsantre, kaslı yoğun bibersi, ben şirazım diye bağıran bir şaraptı doğrusu.
-------------------------------------------------------------------------------------------------
3. tadım ise Burgonya'nın seçkin kırmızları idi. İlk defa üst düzey Pinot Noir 'lar tadacağım için heyacanlıydım doğrusu. Malum Pinot Noir yetiştirmesi çok zor nazlı bir üzüm cinsi. Diğer üzümlerden çok farklı. Şaraplarının rengi kokusu aromatik özellikleri kendine has. O yüzden başka şaraplar ile kıyaslanmamalı farklı bir kategoride değerlendirilmeli. 3 adet sınıfında oldukça başarılı ve pahalı şarap tadıldı. RP dan 90 üstü puanlar almışlar. Grand Cru Burgonya'lar genel olarak zor bulunan ve olduça pahalı şaraplar
**2006 Chateau de Chambolle-Musigny 'Bones Manes' Grand Cru
**2005 Domaine Robert Groffier Chambertin Clos de Beze
**1995 Dominique Laurent Grand Echezaux Grand Cru
2006 rekoltesi olan çok tatlı bir menekşemsi mor kırmızı rengi vardı. Çok zarif çiçeksi etkileyici bir buruna sahipti. Menekşe ve diğer floral tonlarda fresh kokular, Earl Grey çay kokusu çok baskındı. Damakta diğer şaraplarla kıyaslanmaz tabi ki ama oldukça ince yapılıydı. Şarap dışında farklı bir sıvı sanki. Burgonya ya da Pinot Noir tutkunuysanız seversiniz, değilse çok pahalı ve gereksiz gelecektir. Sanırım ben 2. gruptayım. 2005 örneği farklı olarak biraz daha konsantre idi. 1995 örneği ise yaşlanmış bir şaraptı. Zaten sonradan baktım RP sitesinde şarap için 'late' ifadesi var. Özetle sanırım Burgonya tutkunu hala değilim. Umarım birgün La Tache ya da Romanee Conti tatabilirsem bu fikrim değişmeyecek mi onu da bilmiyorum. Bu arada bazı Pinot Noir'ler nasıl bu kadar uzun ömürlü olabiliyor hala anlayabilmiş değilim doğrusu.
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Akşamüstü oturumlarında Türk şaraplarının tadımı ve Winemaster'lar tarafından puanlaması yapıldı.
Cumartesi:
1- Beyaz ve roze şaraplar
2- Monosepaj yabancı Kırmızı şaraplar
Pazar:
1- Monosepaj yerli kırmızı şaraplar
2- Kupaj kırmızı şaraplar (yerli+yabancı blendler)
3- Tatlı ve likör şaraplar ( katılımcılara şarap sunulmadı)
Pazar günkü kör tadımlara ben de katıldım. Tam kesin sonuçlar henüz yayınlanmadı. Ama burada genel birkaç izlenimimi sunacağım. Öncelikle tadım oldukça süratli ve çok sayıda şarabı kapsadığı için mutlak değerlendirmeler yapmak çok zordu. Genel izlenimim şu; tadılan tüm şaraplar içinde hatalı kusurlu itici örnekler hiç yoktu. Bu bizim için avantaj. Ancak şarapların çoğu da birbirine yakın orta sınıflar olduğu da gözden kaçmadı. Meşe kullanımı çok yaygınlaşmış. Yine pek çok örnekte meşe ön planda ve meyvemsilik geriye itilmişti.
------------------------
Oturumların birincisi 90 puan üzerine çıkan tek örnek Prodom Syrah-CF-PV 2007 ve 2006 idi. Burada da tekrar en iyi Türk şarabı olduğunu tescil ettirmiş oldu. Bu durum da benim için hoş oldu doğrusu. Ben de kendi notlarımda 92 puan vermiştim ve tattığım en iyi Türk şarabı demiştim.
----------------------
Diğer beni etkileyen ve şaşırtan şarap daha önce tatmadığım Doluca Kav Tuğra Kalecik Karası 2008 oldu. Muhteşem bir renk, inanılmaz aromatik bir burun. İddalı olacak ama Grand Cru Burgonya'lar kıratında aroma bombası zarif bir şarap olmuş.Yine Pendore Boğazkere 2008 de göz dolduran başarılı şaraplar arasında yer aldı. Siyaha yakın bir renk, güçlü yapısı ile ilerisi içinde bana umut verdi. Urla Şarapçılık Boğazkere 2008 de başarılı yerli örnekler içindeydi.
------------------------
Daha önce tadımını yaptığım örnekler içinde de beni şaşırtmayan ve yüksek paunlar alan şaraplar Likya şarapçılıktan çıktı. Yoğun, aromatik, hiç zorlanmadan kendilerini ele veren burunları nedeniye üst sıralarda yer aldılar. Tüm kırmızı şarapları başarılı bulundu ve ilk 10'a girdiler.
--------------------------
Umduğunu bulamayan iddalı şaraplar da vardı. İmperyal Öküzgözü 2006, Corvus, Büyülübağ kırmızı şarapları pek bekleneni veremedi doğrusu. Belki dekante edilip daha uygun koşullarda tadımı yapılsa daha iyi neticeler alabilirlerdi diye düşünüyorum. Sonuçta bu açıdan taze şaraplar daha avantajlı idi.
------------------------
Son olarak tadıma katılmayan tek firmanın Gülor olduğunu söylemek lazım. Gülor Cot'n 2007 tadıma katılmama nedeni tarafımdan anlaşılamadı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder